13 Aralık 2011 Salı

Şekip, gidesim var artık...

Günlerdir kanepede uzanıp tv izlerken uyuyamıyorum. Bu durum üçlü koltuk üzerinde uyumaya alışmış, bir koltuk minderi gibi ona uyum sağlamış diri vicıdımda haliyle yorgunluk yaratıyor. Beni tv'den soğutan şey ise şike yasası. Tahliye olanlar, olmayanlar, hiç olamayacaklar, olmaması gerekenler derken konuya da iyice hakim oldum. Kurulacak bir spor mahkemesinde yargıçlık (yargıç derken?) yapabilirim. "Bi şike benzememiş bu" diyerek veto edilen yasanın tekrar meclisten geçmesiyle olaylar şikeyi de aştı, AKP'deki çatlaklara, selülitlere kadar geldi. Akşam haberlerden izlediğim ve okuduğum kadarıyla, Tayfur Havutçu, Aziz Yıldırım'a sarılıp ağlamış. Biliyorsunuz Tayfur Hoca (artık ben de böyle hitap edebilirim sanırım), Serdal Adalı ile daha bir kaç isim tahliye olurken, Aziz Yıldırım, Şekip Mosturoğlu gibi bazı Fenerbahçeli kişilerin tahliye talebi reddedildi. (AT BACAA Haber Ajansı). Ama ben bu ağlayarak ayrılma olayını anlamadım. Koca Aziz Yıldırım ya, Fenerbahçe'nin başkanı, diğeri koskoca Tayfur Havutçu, kaptanımız (bir Beşiktaşlı olarak ben adlı kitabım çıktı), Beşiktaş'ın teknik direktörü, ne bilim ağlar mı ya insan, hapishane bu kadar mı duygusal yapıyor insanı acaba. Aziz Yıldırım onlar giderken gözleri yaşlı eline bağlamasını alır ve;
-Şekip, gidesim var artık yalan dünyadan.
- dur başkanım ya sayım var akşam, nereye gidiyorsun...

Hiç yorum yok: