31 Ekim 2013 Perşembe

Danimarkalı Gelin Olmuş Gidiyorsun

Yıllar önce TGRT'de Danimarkalı Gelin diye bir dizi vardı. Bizim gurbetçi yağız delikanlımız, Danimarkalı bir kız ile evlenmiş, sevdiceğini müslüman yapmış ve ülkesine getirip, evinin hanımı, çocuklarının anası etmiş idi. Hatırladığım kadarıyla konusu aşağı yukarı böyleydi. Zaten adı Danimarkalı Gelin olan bir dizinin konusu Meksika çete savaşları olacak değil. Her neyse; gel zaman, git zaman, boynuz kulağı geçmiş, bizim Danimarkalı Gelin, damadın dıravdan müslüman ailesine adeta şov yaparcasına din dersi vermeye başlamıştır. Bizim daha setr-i avretten bihaber sözde müslüman aile karşısında bir yıldız gibi parlayan gelin, hemen tesettüre bürünmüş, 32 farzı öğrenmiş, imanın şartından islamın şartına, teyemmümden gusüle, islamiyeti özümsemiştir. Bugünün popüler tabiriyle dinini yaşayan gelinimiz, elbette bu esnada, bir 28 şubat olmasa da, kendince mağduriyetten mağduriyete de koşmaktadır.
Gelelim dizinin en can alıcı sahnesine ki söylemeden edemeyeceğim, bence dizi bu sahne için çekilmiş. Hani Yılmaz Erdoğan Vizontele'yi televizyon gömme sahnesi için yazmış derler ya, bu dizi de öyle sanki. bu sahne sayesinde, bu dizi muhafazakarların kült filmi, mihenk taşı olmuştur. Efendim bu Danimarkalı Gelin ve görümcesi, bahçelerde börülce, oynar gelin görümce misali, gezmeye çıkarlar. Gerçi bizim Danimarkalı Gelin oynamak gibi edepsiz şeyleri yapmaz, belki kına gecelerinde mezdeke çalarsa tereddüt edebilir, lakin görümcesi için aynı şeyleri diyemeyeceğim, o biraz oynaktır. İşte bu başı açık görümce arabadan inerken, iki tane yarma kendisine laf atar. Çok bozulur görümce, bunun neden kendisinin başına geldiğini sorgularken, arabadan tesettürü ile Danimarkalı Gelin arz-ı endam eder. Bizim iki yarma abazan, o anda imana gelirler ve özür dilerler. Kusura bakma abla derler. Danimarkalı Gelin, açık başlı görümcesine, "gördün mü la, sen de başını kapat, sana da saygı duysunlar, zoruna da gitmesin" gibisinden bakar, görümce her şeyi anlar. Bunu hak ettiğini düşünür. Sonra iki abazan ve Danimarkalı Gelin birlikte görümceye karşı haka dansı yaparlar. Şaka lan şaka yapmazlar ama bence sinematografik açıdan öyle bir sahne çok iyi giderdi oraya.
Artık yüce meclisimize başörtülü vekillerimizde girecek. Elbette girsinler, girmelidirler. Fakat endişemiz şudur ki işte o başörtülü milletvekillerimiz birer Danimarkalı Gelin çıkabilir. Eğer o sahnede Danimarkalı Gelin, laf atanların tarafında değil de görümcesinin yanında saf tutsaydı, biz bugün o kadın vekillerin başörtüsünü değil, vurulan, öldürülen, dövülen, tacize, tecavüze uğrayan, başlık parasına satılan, çocuk yaşta evlendirilen, okula gönderilmeyen, cinsel obje haline getirilen kadınlar için ne yaptıklarını konuşuyor olabilirdik.

27 Ekim 2013 Pazar

Akacak Mecra Bulamadık

Hayatın küçük, güzel detaylarını çok önceden fark etmiş çocuklarız. Güzel bir filmi, güzel bir kitabı, bir şarkıyı, bir şiiri, insanı hayrete düşüren bir manzarayı, bir şehri, bir tabloyu, belki vaktinden çok önce gördük. Çoğu gece, şafak sökene kadar birbirimize bunları anlattık. Gireceğimiz sınavlara hazırlanan muhtemel rakiplerimizin lambaları sabaha kadar yanarken, biz erken yatıp hayaller kurduk. Şimdi etrafımızdaki insanların sözlerinin, davranışlarının bize yavan, tatsız tuzsuz gelişinin altında, çok önceden görülmüş, artık bize çok tanıdık gelen şeyleri yeni keşfediyor olmaları ve bizim bu yüzden hissettiğimiz ince bir hayal kırıklığı var. Başkalarının geç kalmışlığı bizim hayatımıza çizikler atıyor. Şimdi, en altında o günler olan ve eskisiyle yenisini düğümleyerek ortaya saçtığımız duygularımızı, bu çok bilindik dünya ile bağdaştıramıyoruz. Hep kıymeti bilinmemiş bir dünün gözüyle, aslında hiçbir şey beklemediğimiz yarını yaşıyoruz.

13 Temmuz 2013 Cumartesi

İyi Yüzlü Çocuk, Seni Hatırlıyoruz

Eskimiş bir şehrin, ölüme bağlayan bazı köşe başları, büyük kaldırımları, yalnız sokakları ve şimdiki zamanın duvar diplerinde bekleşen köpekleri. Sürüyle havlayan, korkarak üstüne seğirten ala köpekleri ki onlar yavrularını hiç emzirmemişlerdir. Hep alıp götürme telaşındadırlar güzel sabahları anlatan resimleri.

Daha dün on dokuzunda bir çocuk, bir göz kırpışını bekler bembeyaz bir umutla uyudu. Tam otuz sekiz gündüz. Üzerini örtmemişti kara kitabın tok sesi. Oysa bugün, yarın ve ondan sonraki yarınlar, yolların beyaz çizgisini, ateş böceği gibi ışıldayan uzak köyleri ve karbonatlı çay gibi soğuk mola yerlerini göremeden, simsiyah uyuyarak memleketine gitti…

31 Mayıs 2013 Cuma

Farkındanın Tehlikede misiniz?

İran'a Şeriat Nasıl Geldi | Alkışlarla Yaşıyorum

Yıllar önce tehlikenin farkında mısınız diyenlere ben de bıyık altından gülüyordum, o aralar bıyığım da vardı. Ama sonra tıpkı bu filmde anlatılanlara benzer şeyler görmeye başladım. "Ele ele tutuşmayın, metroda öpüşmeyin, bacağını ört, eteğin kısa değil mi, cumaya gelmiyor musun kardeş, ayyaşlar" gibi şeyler duydukça bıyık altından gülemez oldum, sakalımı, bıyığımı kestim. Ne olur ne olmaz, gürleşsin ki ilerde belki sakal bırakmak zorunda kalabiliriz. Ne kadar çok sakal, bıyık, o kadar çok iman, din. Hala tehlikelinin farkında mısınız diyenlerle aynı siyasi çizgide değilim, ne yalan söyleyeyim, bu ülkenin bu halinden bugün götünü yırtarcasına şeriat geliyor diye inleyenler de sorumlu. Ne de olsa eski dostlar, bir ara birlikte solculara karşı mücadele etmişlikleri bile vardır. Ama görüyorum ki şeriatı yüce yaratıcısının kurallarıyla yaşamak sananların ya da işine öyle gelenlerin sayısı tehlikenin farkında mısınız diyenleri geçti. Herkes kendince hazırlık peşinde, önüne atılacak iki kuruşluk menfaati bekliyor. Onursuzluk bu ülkede en çabuk yayılan akım olmuştur hep.
Şaşırmadım, farkına vardım, bence siz de varın.

12 Mayıs 2013 Pazar

Örnek Vatandaş

Merhaba, benim adım Mehmet Yılmaz. İsmimden de kolayca tahmin edebileceğiniz gibi ortalama bir Türk vatandaşıyım. 34 yaşındayım, devlet memuruyum. Çok fazla para kazanmıyoruz ama yetiyor şükürler olsun. Zaten ayağını yorganına göre uzatan adama aldığı para yeter. Evliyim, evlilik bence müthiş bir şey, düzenli hayat, çift maaş, eve geliyorsun yemeğin hazır, ütün yapılıyor, çayın kahven geliyor, daha ne olsun. Tahsin Furkan ve Zeynep Su isminde iki evladım var. Bi tane daha çocuk yapmayı düşünüyoruz kısmetse. Çocuk dediğin en az üç olmalı. Hanımımla görücü usulü tanıştık. Zaten en sağlıklı evlilikler bu şekilde yapılıyor. Hanımlar çiçektir, onlara el kalkmaz ama bazı bayanlar da dayağı haketmiyor değil. Dikkat ettiyseniz bayan diyorum, çünkü kadın sözü bence iğrenç bir kelime. Gündüzleri iş yerinde mesai bitimine kadar, onun bunun dedikodusunu yaparım, çok çalışıyor gibi görünmeyi keşfettiğimden beri rahatım yerinde. Facebook'ta Mevlanalı, hoşgörü temalı, Hadisli, Ayetli iletiler paylaşırım. Hayırlı cumalar lafını ağzımdan düşürmem, kandillerde herkese manili kutlama mesajları yollarım. Ramazanda orucumu ihmal etmem, açların halinden anlamak için, ama iftarlarım ziyafet gibidir. Büyük otellerdeki, restoranlardaki iftarları hiç kaçırmam hele bir de bedavaysa. Dışarıda yemek yiyenleri, sigara içenleri uyarırım. Müslüman olup olmadıkları, hasta olup olmadıkları beni hiç ilgilendirmez, bu ülkenin %98'i müslüman kardeşim. Cehennemde yanacaksınız derim. Herkesin gördüğüne eminsem namazımı da ihmal etmem tabi ki. Bunların bana terfi, makam ve mevki olarak döneceğinden hiç şüphem yok. Ülkemizin halinden bir şikayetim yok çok şükür. Bundan 10-15 sene öncesi neydi öyle, hatırlamak bile istemiyorum. Şu anda ekonomimiz istikrarlı, ülkemiz büyüyor, her yere inşaatlar yapılıyor, kredi çeken herkes ev alıyor, araba alıyor. İşsizlik düştü, yaşam kalitemiz arttı, enflasyon ne demekti unuttuk bile. Bir kaç bozguncunun dediği gibi, ülkemiz insan haklarında, özgürlükler konusunda sınıfta kalmış değil. Medyamız, televizyonlarımız bizi her konuda bilgilendiriyor. Türk aile yapısı, gelenek ve göreneklerine göre hazırlanmış yemek programları olsun, domuz hayvanını sansürleyen çizgi filmleri olsun, kutsal toprakları gezen, Türk okullarını bize gösteren gezi programları olsun, tüm bunlar bizim için şükürler olsun. Muhteşem Yüzyıl filan hiç izlemiyorum, benim öyle memeli ecdadım yok. Zaten Harem diye bir şey de yok, bizim atalarımız at üstünde yaşardı. Bir de Almanlar yenilince yenilmiş sayıldık, tarih bilgim bu kadardır.

Son dönemde çözüm sürecini çekemeyen dış mihraklar, büyük Osmanlı'nın geri geldiğini gören dış güçler bizim istikrarımızı bozmak istiyorlar. Komünistler, iktidarları bozulduğu için, karalama kampanyası yürütüyorlar. Reyhanlı'daki patlamaları hemen çözen ve bunun Suriye rejiminin işi olduğunu şıp diye bilen hükümetimize de minnettarım. Amerika sonunda Suriye'ye de demokrasi getirecektir. Tıpkı Irak'a, Mısır'a, Tunus'a, Libya'ya, Afganistan'a getirdiği gibi. Suriyeli kerdeşlerimizi zalim Eset rejimi öldürüyor. Aleviler, sünnileri öldürüyor orada. TRT de izledim, Esetçiler Özgür Suriye Ordusuna mensup kişilerin kafasını kesiyordu. Ama nedense Esetçiler ispanyolca konuşuyorlardı. TRT'nin bu yayıncılık başarısını kıskanan bazı kimseler, görüntüler Meksika'daki çete savaşlarının görüntüsü dediler ama ben inanmadım elbette. Daha önce hiç İspanyolca konuşan Arap görmemiştim, bize bu imkanı verdiği için de TRT'ye teşekkürlerimi bildiriyorum. Oysa Türkiye'de böyle şeyler hiç olmamış. Madımak, Çorum, Maraş katliamları ergenekon tertibiydi. Zaten 28 Şubat darbesi ilk olmak üzere başlayan darbelerle hesaplaşma süreci hala sürüyor. Ama nedense sıra bir türlü gerçek darbelere gelmiyor. Amerika'yı ve İsrail'i hiç sevmem, Filistin sorunu El Fetih'in yerini Hamas alana kadar hiç ilgimi çekmedi. Zaten İsrail bizden özür diledi. Amerikan başkanının orayı ziyaret etmesi ile çakışması ise hayırlı bir tesadüf oldu zannımca. Oy verdiğim adamlar Amerika'nın sözünden çıkmaz, hatta Amerika'dan çıkmaz gibi görünür ama ben amerikan karşıtıyımdır. Şüphesiz onlar da öyledir, ama Amerika'nın savaşlarına hobi olarak katılmayı seviyorlar herhalde. Irak'ta milyonlarca müslüman katledilirken, Amerika için meclisten asker gönderme izni çıkarmak isteyenlere oy verdim. Çünkü 11 Eylül olmuştu, ikiz kuleler yıkılmıştı, çeliğin eridiği bina enkazından arap pasaportu çıkmıştı. El-Kaide vardı, Usamettin Ladin vardı, Irak'ta ya da Afganistan'da yaşıyordu hepsi. Saddam kılığına girmişlerdi. Saddam asılınca hepsi asılmış sayıldı. Ama Çanakkale'de yeşil askerler gelip hepimizi düşmanlardan kurtardılar. Kıbrıs savaşında da gelmişti yeşil askerler ama yanlışlıkla kendi gemimizi vurunca geri gittiler. Türkiye'nin bence alkol tüketimi, sigara, zina ve başörtüsü dışında hiçbir sorunu yoktur. Şimdi Suriye ile savaşa gidersek, ne yapıcaktım ben tam anlayamadım. Biraz kafam karıştı galiba ama Samanyolu Tv'de Beşinci Boyut başlıyor, izleyeyim hemen kendime gelirim.

Tekrar görüşene kadar, şimdiden hepinize hayırlı günler, hayırlı cumalar, hayırlı kandiller, hayırlı ramazanlar, hayırlı bayramlar...

19 Mart 2013 Salı

Dev Hizmet, IMDB Evinize Geldi

Evet sayın blog takipçilerim, sevgili okuyucularım, lambafitili.blogspot.com ailesi olarak bir dev hizmeti daha ayağınıza getiriyoruz. Aslında ilk kez getiriyoruz, bakarız bu dev hizmet getirme işi tutar, o zaman sürekli getiririz. Biliyorsunuz entel kişi olmanın olmazsa olmazlarından biri de şahane bir film hafızasına sahip olmaktır. Ama öyle Recep İvedik 1 2 3, Hababam Sınıfı 3.5, Kolpaçino bilmem ne gibi filmlerden bahsetmiyorum. Çemçük ağızlı, kemik çerçeveli gözlük takan, entel arkadaşlarınız ağızlarını büze büze sergey ayzenşıtayn derken, yok varoluşçuluk, yok toplumcu gerçekçi sinema diye mıyır mıyır konuşurken imrenmediniz mi? Neden imrendiniz, çünkü sınırlı miktarda olan ortamdaki ilginin %90'ını bu antin kuntin adamlar götürdü. Size ne kaldı, afedersiniz ama Babayı aldınız, o baba da Godfather olan baba değil ha, o olsa hadi bi yerde. Kahve içme davetlerini onlar alıyor, okulda kızlar bu adamların etrafında toplanıyor, ah hah hah Berk nerden biliyorsun onca şeyi yeeaa mı diyorlar? Hiç kıskanmayın, burda size kısa kısa konularından bahsedeceğim filmler sayesinde, siz de adeta sinsi bir entel gibi, fularlı bir yavşak gibi ortamlara akacak, kahve davetlerinin, akşam iş çıkışı toplanalım tekliflerinin odağı olacaksınız. sonrası size kalmış. Hanımlar siz de bu harika veritabanı sayesinde elinde kahve kupasıyla gezen o hımbılın gerçek bir bilgi ve zeka küpümü yoksa kolpacının kralı mı olduğunu şıp diye bileceksiniz. Vakit kaybetmeden sinema tarihinin bu kült filmlerine kısaca bir bakalım;

The Shawshank Redemption (1994)(Esaretin Bedeli): Bedelli askerlik için yaşı tutmayan John Ebenmayer adlı gencin, 14 ay gibi kısa bir sürede (lan zaten askerlik 15 ay sığır) tünel kazarak kışladan kaçışının anlatıldığı bu film, azmin zaferinin adeta bir sembolüdür. Filmin hatırlanacak en önemli repliği ise; "kurtuluş incirdedir".

Godfather (Baba Serisi): Babalık testi yaptırıp çocuğunun kendinden olmadığını öğrenen Don Carleone lakaplı Vito adındaki bir italyanın, karısını vurmak için sicilyadan newyorka uzanan macerasının alnlatıldığı bu başyapıt, aynı zamanda toplumcu-asabi sinemanın da mihenk taşıdır.

Il buono, il brutto, il cattivo. (1966)(iyi, kötü, çirkin):Bir western klasiği olan iyi kötü çirkin, vahşi batının acımasız hayat koşullarında okuma mücadelesi veren üç kardeşin öyküsüdür. Liseyi dışardan bitiren iyi, kpss ye hazırlanan çirkin ve sürekli okuldan kaçan kötünün dramı, zaman zaman iç burkan, zaman zaman da iç burkmayan detaylarıyla sizi derinden sarsacak.

Schindler's List (1993)(Şindlerin Listesi):Evden çıkarken para bırakmayıp, buzdolabının üstüne sürekli alışveriş listesi asan Oscar adlı sorumsuz, pis, kumarbaz bir adamın başdöndürücü öyküsü. Şindler'in listesinde ne var diye merak ediyorsanız; bi kalıp beyaz peynir, bi 70'lik rakı, uzun marlboro, kavun, yoğurt, at yarışı kuponu (oynanmış yatırılacak) ve probis.

Solyaris (1972):Tarkovski'nin bu bilim kurgu başyapıtı, ülkemizde Ayda Sevişenler adıyla yayınlanmıştır. Bir grup maceraperest rus maymunun, aya gönderildikleri uzay mekiğinde yaşadıkları heyecan dolu maceraları anlatır gibi yapıp aslında bize evrenin sırları hakkında gizli bilgiler veren bir filmdir.

Bronenosets Potyomkin (1925)(Potemkin Zırhlısı):Sinema literatürüne kurgu kavramını sokan filmdir. Filmde kurgu o kadar hissedilir ki adeta bir oyuncu gibidir. Hatta en iyi erkek oyuncu ödülü mü verelim yoksa kadın oyuncu mu tartışması çıkmasa, ve bu yüzden bi kaç kişi bıçaklanmasa, neredeyse gösterildiği yıl ödül alacaktır. Sonradan kurgu sinemada erkek olarak kabul edilmiştir ama geriye dönük ödül verme kavramı henüz icat edilmediğinden, filmin hakkı olan ödül güme gitmiştir.
Kısa bir aradan sonra devam edecek...

15 Mart 2013 Cuma

Fikrimin İnce Gülü 6

-Alın size büyüyen Türkiye, ekonomisi yıldız, demokrasisi ileri Türkiye. Yeni Osmanlılar türbanınız örtüyor mu bu ayıbı, iş yerlerinde tek sorunumuz o çünkü.

-Zamanında Mahsun Kırmızıgül'ün bir şarkısı vardı, olmaya ki bana yanlış yapasın, acımam vururum seni tamam mı? Lan kadını vuruyorsun bi de onaylatıyorsun.
*Tamam mı?
*Tamam aşkım.

-Antik uzaylılar diye bir belgesel var History Channel'da, valla bu uzaylılar gelip bizim atalardan güzel olanları ayıklamışlar. Ama amaç tamamen bilimsel. Yoksa koskoca güneş sistemini çapkınlık için geçmemiştir adamlar. Adamlar diyorum da neyse işte, uzaylılar.

-Tanrı parçacığı, meşhur higgs bozonu bulunmuş. Yakında Çin malı higgs bozonları çıkar, evrenin de kalitesi düşer valla.

-İnsan Geni projesinde ben çalışsam havamdan yanıma yaklaşılmaz, gelmiş kuzu kuzu anlatıyorlar. "Ciğerinizi biliyorum lan ben sizin!" sarhoş genetik mühendisinin isyanı.

-İş yerindeki bilgisayarımın klavyesini ters çevirip masaya vurmak suretiyle temizledim. İçinden, dökülen saçlarım, bi tane küflenmiş adana dürüm, kayıp 50 liram, Nutuk, Risale-i Nur ve eski iş arkadaşım çıktı ki ben kendisini iş değiştirdi diye biliyordum.

-Gassaraya Real Madrid çıkmış çeyrek final kurasında, erken final diyorlar ama kaçınılmaz son biraz erken geldi sanki. Kaderden kaçılmaz anlamına gelen bir İspanyol atasözü der ki; lombali kader lombooo...

-Atadan, dededen mirastır bize gülüm. kim ki Real Madrid'e laf söyler, o bizim düşmanımızdır. Madrid Madrid can Madrid, ortamı real Madrid. Orçun Kunek
Haftaya ispanyolca yazıcam desem de los palavros...

24 Şubat 2013 Pazar

Fikrimin İnce Gülü 5

- Beni oto test sürüşüne götürseler her arabayı beğenirim. Beğenmesem bile ayıp olmasın diye, çok güzel araba derim. Emek var sonuçta, boktan forumlarda bile emeğe saygı diye geziyor millet. Altı üstü vikipedyadan link çalmışsın, lan adam araba yapmış iki paragraf yazıyla bir olur mu?

- Şu trollük müessesesini kim icat ettiyse allah belasını versin onun. Söylesen olmuyor, sussan gönül razı değil. En iyisi dövüceksin.

- Nil Erkoçlar isimli kadın oyuncu cinsiyet değiştirerek erkek olmuş. Valla en iyisini yapmış, bu devirde erkek olmak alınabilecek en mantıklı kararlardan biri. Bi de malkoçoğlu vali bey bıyığı bırakırsa, daha sırtı yere gelmez, gelse de en azından eskisi gibi gelmez.

- Anadolu Efes oyuncularına yapılan sürprizin benzeri için klasik müzik konserine götürülen Adanasporlular, orkestrayı dövdü... (ZAYTUNG)

- Ankara trafiği gözlemlerim;
*Sol şeritte 30 km hızla giden bir araç: %80 kadın sürücü, %10 cep telefonuyla konuşan erkek sürücü, %5 yaşlı bir erkek sürücü, %5 şempanze sürücü.
*Sol şeritte 10 km hızla giden yahut gitmeyen bir araç: %95 cep telefonuyla konuşan bir kadın sürücü, %5 sürücüsüz araç.
*Arabanın kaputundan atlayarak önüne geçen araç: %40 personel-okul servisi, %30 dolmuş-otobüs, %30 taksi.
*Bariyer dibinden makas atarak gelen araç: %70 babasına araba aldırmış özel üniversiteli genç, %20 babasının arabasını kaçırmış ergen, %5 sarhoş, %4 motor açmaya çalışan 0 araba sahibi, %1 ambulans
(Kaynak: TÜİK, şaka lan şaka, kaynağın üstünde oturuyorum.)

- Dikkat ettim, 25-35 yaş arası öğretmenler ve kamu çalışanları, karılarından veya sevgililerinden "hatun" diye bahsediyor.

-Turkcell reklamı yüzünden Cahit Berkay'dan soğudum. Zaten sürekli gençlerle dolaşan, 50 yaş üstü, bekar cafe sahiplerine dönmüş anasını satayım.

- Cevabından emin olmadığı soruya sınav kağıdında belli belirsiz, silik ve biraz okunaksız cevap yazarak puan bekleyenler, ordasınız biliyorum.

- Sahip olduğu herşeyi kullanarak kendini acımasızca pazarlayan, aksesuardan medet uman, tek derdi beğenilmek olan, herşey hakkında fikir sahibi olan ama bilgi sahibi olmayan osuruktan bir nesil yetişiyor diyorduk, valla yetişti. Alın hayrını görün şimdi.
Alın verin, ekonomiye can verin...