8 Mayıs 2012 Salı

Dev Öykü: Sana Demedim Erol

"Kaptan durağı geçtin, hop kaptan!" diye gürledi personeldeki Şakir Bey, servisin şoförü bir anda frene abanınca iki parmağının arasında tuttuğu mp3 player elinden fırladı.Cık cık cık sesleri korosuna bir iki belli belirsiz cıkla katıldı. Hızlıca ayağa kalkıp dikiz aynasından göz göze geldiği şoföre ters ters baktı, fakat bu bakış en fazla 3 saniye sürdü, bakışı uzatırsa gergin olan şoförden azar işitebilr, rezil olabilirdi. Zaten yeterince artistlik de yapmış, arka beşlide en sağda oturan Esra Hanımla da göz göze gelerek havasını da atmıştı. Hemen kapıya yöneldi, Şakir Bey'in inmesini bekledi ama, inen Şakir tekrar minibüse çıkarak şoföre "seni şikayet edicem, hergün böyle" dedi.
-Tamam Şakir abi mevzu yapmaya değmez dalgındı heralde.
-Olur mu Erolcum ya bunlar hep böyle, senin gibi genç olucam ki verirdim tokadı şimdi.
Bok tokatlarsın dedi içinden, güya bana zarf atıyor teres, ne uğraşıcam lan kavgayla dövüşle...
-Abi değmez, uysan her gün kavga edersin burda, millet delirmiş zaten, hadi iyi akşamlar.
Doğruca büfeye yöneldi. Hemen telefonu da çıkarıp, rehberden @Askım'ı bulup, yeşil ahizeye bastı.
-Alo Selen aşkım bişey lazım mı evimize, ne alayım büfedeyim?
"Biymiyoyum aşkısı, isteysen ekmek al, evde mamamız vay" dedi bebek sesiyle karısı. Sanki bi insanın son sözleri gibi döküldü ağzından "olur aşkım".
-Efendim abi?
-Sana demedim, bi kısa marlboro layt, bi de ekmek aldım hocam.
Kapıyı anahtarla açıp içeri girdi, elindeki ekmeği mutfağa bırakıp, salona geçtiğinde, Selen her zamanki gibi bilgisayarın başında oturuyordu. Ben geldim bebeğim diyerek yanına yaklaşırken göz ucuyla da monitöre baktı. Selen ikisinin ortak Facebook hesabı olan Erol Selen Yiğitoğlu ismiyle Yazlık Günleri adını verdiği bir albüme fotoğraf yüklüyordu. "Bak aşkım Gümbetteki fotolarımızı yüklüyorum" dedi Selen. Tatil fotosu diye ne kadar bikinili mayolu, kıç baş ortada fotoğraf varsa eklemişti. "Keşke bunları koymasaydın bebeğim" dedi, ama o kadar sessiz demişti ki kendisi bile duymadı. Bi daha yüksek sesle tekrarladı.
-Ne o kıskanıyor musun yoksa koca bebek, biz evliyiz aşkitom, ne olucak hem kim görecek ki, bizimkiler baksın diye yüklüyorum.
O ara Selen'i izlerken gözü evlilik albümlerine takıldı, "Ve Mutlu Son" adlı albümde 123 fotoğraf görünüyordu. Bunların en az 100 ü sadece Selen'in fotoğraflarıydı. Geriye kalanlar da ikisinin gelinlik ve damatlıkla yapışık halde çektirdikleri resimler. Selen adeta, savaş meydanını gezen bir komutan edasıyla fethettiği toprakları selamlıyordu bu resimlerde. Selen'in üniversiteden ve iş yerinden arkadaşları, canım maşallah nazar değmesin, canım çok güzel çıkmışsın, enişte çok şanslı gibi yorumlar yazmış, Selen hepsine aynı gururla, canım bebeim sgl, darısı başına yazmıştı. Şimdi de balayındayken, bronzlaşmaktan arap testisine döndükleri, suda bilimum şebeklikler ederken, birbirlerine hava atmak için şezlongta kitap okurken çekindikleri o resimleri halka arz ediyordu.
Nasıl bu hale gelmişti herşey?
Üniversiteyi bitirip, iki sene eşşek gibi KPSS'ye çalışmış, 94 alınca da o yöresel milletvekili senin, bu akraba genel müdür benim torpil arayarak sonunda kapağı devlete atmıştı. Selen de kendisiyle aynı dönem işe başlayanlardandı. Sürekli döpyes giymesiyle dikkatini çekmişti Selen, gözlerini Selen'den alamıyordu. Kolejde okumuş, muhtemelen de torpille işe girmiş biriydi Selen, sürekli hafta sonu ne kadar eğlendiklerinden bahsediyor, yurt dışında çektiği resimleri millete gösteriyordu. Nihayet bir arkadaş vasıtasıyla, iş yerinden oda arkadaşı Alper'in yeni aldığı arabasında Bilkent'te süper bir köfteci varmış diye gittikleri bir öğle yemeğinde tanışmışlardı. İş yerindeki diğer çalışanların ne kadar yalaka olduğu, az çalıştıkları, kendilerinin sürekli iyi niyetli davrandıkları, yazın izin zamanları gibi konulardan bahsederken Selen'le mesajlaşırken bulmuştu kendini. Üniversitedeyken bi kere kız arkadaşı olmuş, onun da niyetinin ders notlarını almak olduğunu anlayınca çok kalbi kırılmıştı. Gerçi dersten geçince onu terketmeseydi affetmeye hazırdı ama olmamıştı, Selen'e tüm bunlardan, "kısaca yürümedi" diye bahsetmişti. Selen ise feleğin çemberinden geçmiş gibi duruyordu ona göre. Bu konu sevgiliyken bir kere açılmış, Selen hayatında ondan önce yalnızca Bora diye biri olduğunu, onunla da evlilikten döndüklerini anlatmıştı. Üç ay gibi kısa sürede kendini Selen'in kendisine Eröl diyen annesi ve bir doktorla evli olduğunu her fırsatta dile getiren ablası ile mobilya bakarken bulmuştu.
Şöyle odaya dönüp bir baktı, elini sigarasına götürecek gibi oldu ama sonra Selen'le perdeler sararmasın diye aldıkları odada sigara içmeme kararını hatırladı, Selen zaten tek tük sigara içtiği için bu karar daha çok o ve şimdiye kadar yalnızca iki kere gelen babası için alınmıştı. Demek ki böyle bir evde yaşlanacağım diye düşündü. Kira vereceğinize ev alın biz de yardımcı oluruz diye gaza getiren aileleri, sonradan çark etmiş ve böylece ancak 20 yıl sonra sahibi olacakları bu evi satın almışlardı. Birlikte yaşlanacağımız yer diyordu Selen evlerine, her böyle deyişinde ürperiyor ama "evet aşkım" diye onaylıyordu. ikea'dan eşşek yüküyle para verip aldıkları oturma grubuna uzanıp 106 ekran plasma tv de her akşam dizi izliyorlardı. Evlenmeden önce sahaflarda dolaşarak kitap arayan, Oğuz Atay'ı , Yusuf Atılgan'ı ağzından düşürmeyen Selen, o kadar özenerek hazırladıkları kütüphanenin yüzüne bile bakmıyor, haftalardır elinde bir Elif Şafak kitabı, bi de aromalı kahve kupasıyla geziyordu. Selen sabahları kahve içmeden kendine gelemediğinden Selen'e uymak için midesini delme pahasına kahve içiyordu
-Ceketini ordan alır mısın Erol, akşama Onurlar gelicek...
Bişey demedi, kravatını çıkarmaya çalışarak uzanıp ceketi aldı. Sehpanın üstünde sanki hep ordaymış hissi vermek için özensizce yerleştirilmiş dekorasyon dergilerinden ve tertemiz mutfaktan anlamalıydım diye düşündü. Arabayı alıp bugün o yüzden erken gelmişti eve. Yoksa masraf olmasın diye arabayı pazartesi sabahı işe giderken alıyorlar, cuma akşamı dönerken de eve getiriyorlardı.
-Hayırdır aşkım Onurlar oturmaya mı geliyor, yoksa bi işlerimi varmış?
-Film izlicez ya sözleşmiştik, hafta sonu Beril'in misafirleri varmış, bizde bu akşam yapalım dedik.
-Öyle mi hangi filmi izlicez peki?
-İtörnılı izleyelim diyorum aşkım, gerçi karar veririz hep birlikte ama.
Boku yedim diye düşündü, itörnıl dediği, Eternal Sunshine of the Spotless Mind isimli filmdi ve daha önce, biri beraber bir battaniyeye sarılarak olmak üzere, iki kere izlemişti. Ama bu filmi onlardan önce izlediklerinin belli olması için şimdi Onur ve karısıyla bir kere daha izlenecekti. Onur, Selen'in üniversiteden arkadaşıydı, kadınlar kıskanç olduğu için erkeklerle daha iyi anlaştığını iddia ediyordu Selen, Onur da kankasıydı. Bir bankada uzman yardımcısıydı, bir araya gelince, sürekli olarak, manuel ve otomatik arabaların birbirlerine göre avantaj ve dezavantajlarını, ne iyi edip ev aldıklarını ve eğer karıları yanlarında yoksa iş yerinde Onur'un tabiriyle "çıtlatmalık hatunları" konuşuyorlardı. Onur'un karısı yanlarında ise kamu kurumlarının açtığı sınavlardan ve eşin dostun aldığı KPSS puanlarından başka bişeyden bahsetmeye imkan yoktu. Sürekli Onur'un işlerinin yoğunluğundan ve bunların üstesinden nasıl zekice geldiğinden bahsediyordu bir de karısı. Selen ise kocasının pratik zekasından ince ince alay ediyormuş gibi yaparak söz edip, "ehe ehe mühendis kafası işte" diyerek mühendisliğine vurgu yapıyordu. Bu çok hoşuna gitse de yılların çakalı olduğu belli olan Onur'la böyle bir rekabete girmek istemiyor, Selen'i mütevazilik yapıyormuş gibi susturuyordu.
"Aşkım sana polodan aldığım o gömleği giysene bu akşam" dedi Selen. Karısının kendisini babası gibi giydirme çabasından bunalmıştı. Ayrıca o gömlek bayramlık gibi davrandığı bir gömlekti ve evde giyerek ziyan etmek istemiyordu. Ama zengin çocuğu olan Selen'in bunu anlamasına imkan yoktu. Hem evde pijamayla oturulurdu, misafir geldiyse eğer, spora gitmek için aldığı ama bi kaç kere ancak giydiği fışırdayan eşofmanları ne güne duruyordu. Bu düşüncelerle banyoya gitti. Yüzünü yıkarken, aynada kendine baktı, kaşlarını çatıp, öfkeli durmaya çalıştı. "Keşke bugün servis şöförüne ben çıkışsaydım, nasıl bişey diyemedim, sümsük gibi kaldım öyle".
-Kaptan hooop, durağı geçtin kaptan!
-Efendim aşkım?
-Sana demedim, gömleğim nerde aşkım?...

Hiç yorum yok: